GÖÇTÜ KERVAN


Falan tarihte evimize misafir gelsin isterdik. Belki de o tarih her zamanki gibi çocukluğuma tekabül ediyordur bilemiyorum. Akraba olsun, konu komşu olsun akşam oturmalarıyla evlerimize muhabbet dolunca herkesin sıkıntısı bir nebze olsun hafiflerdi belki. Omzumuza dokunan samimi bir el, belki mahallenin ablasının nasihatleri, belki de akşamın darında duyduğumuz o çok güzel çocuk sesleri psikolojik terapinin âlâsıydı. Yani kimsenin “banane” kelimesini bilmediği zamanlardı.  Kapıda bir araba sesi ya da yaklaşan ayak sesleri ile kapımızın çalacak olması heyecanların en tatlısıydı. Sobada çıtırdayan alevler, üstünde güğüm ve en güzeli çay… İbrahim Sadri’nin “Kuş Hatıraları” şiirinde dediği gibi; “bir hayat bilgisi fotoğrafı gibiydik.”   



Fıtratımızdan mütevellit geçmişe olan hasretle geçmiş zaman eklerini çok kullandım farkındayım. Gelelim şimdiki zamana? Bütün bunların yerini şimdi Facebook bildirimleri, Twitter retweet’leri vs. aldı. Artık muhabbetler bilgisayar başında, teselliler mutluymuş gibi çekilen fotoğraflarda. İnsanlar ise apartman denilen beton raflarda. Komşuluk ararsan hele çok öte taraflarda. Her şey meşru ve ahlak kavramı kayıp. İran yapımı "Altın ve Bakır" filminde "Ahlak" isimli kitabı arayan adama kitapçının cevabı çok manidardır: "Ahlak? Üst raflara bak belki bulabilirsin".



Artık her tanıdığımız insan yeni bir hesap demek. Samimiyetsizlik ve yalakalık diye bir hastalık var mesela. Necip Fazıl’ın “Reis Bey” kitabından uyarlama filminde geçen bir cümle tam da şu zaman içindir: “Bakarken gözle bıçaklıyor, dinlerken kulakla zehirliyoruz. Damak kirletiyor el solduruyor.” Tamam uzatmıyorum. Sosyal mesaj falan da vermiyorum. Sadece biraz farkındalık, hassasiyet ve merhamet bekliyorum belki. Ama biliyorum niye oldu bunlar. Çünkü:

Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti,
İyi insanlar iyi atlara binip gitti.
                                            (Necip Fazıl Kısakürek)


Yorumlar

Popüler Yayınlar