6 ŞUBAT 2023. DEPREM OLDU! ÖLMEDİK ÇOK ŞÜKÜR. PEKİ SONRA NE OLDU?
Öncelikle bu felakette hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Şunu belirtmek isterim ki benim yazdıklarım yakınlarını kaybedenlerin ve depremden sonra çok kötü koşullarda yaşam süren insanların acılarıyla asla kıyaslanamaz. Kaldı ki acılar zaten kıyaslanamaz. Ne diyor özdeyişte? “İnsana olanlar değil, o insanın içinde olanlar önemlidir.” Bu açıdan bilmediğimiz şeyleri zaten kıyaslayamayız.
Benimki de bir acı. İçinde yaşadığım toplumun
beklemediğim derecede kokuşmuş yüzüyle ve vatandaşı olmanın gerçekten çok zor
olduğu ülkemle (ülkemiz yine güzeldir ama kötü insanlar?) yüzleşmenin verdiği acı. Bunları sadece unutmamak için ve olduğu
gibi hatırlamak için yazıyorum.
O gece tesadüfen tam o saatte uyanmıştım. Ayaktaydım. Hepimiz ayrı odalarda uyumuştuk. Ben, eşim ve oğlum Ömer. Eşimin anlattığına göre ilk sarsıntıda yanıma geldiğinde Ömer kucağımdaymış. İlkin 13 katlı koca bina ayağımızın altında gıcırdayınca orta şiddetli bir deprem sandık. Fakat tam bitti derken ani bir şiddetle duvarların sıvı bir malzeme gibi dalgalanması ve binanın adeta öfkelenmiş bir canlı gibi sağa sola savrulması ile artık yolun sonuna geldiğimizi düşündük. O kadar şiddetliydi ki duvarların nasıl yıkılmadığına şaşırmıştım. Zaten daha ilk esnada duvarlarda yarılma, çatlama, tuğla düşmesi gibi durumlar oldu. Bu durum yaşadığımız korkuyu daha da artırmıştı. Depremin hemen ardından binanın sallanmaya devam ederken çıkardığı gıcırdama sesleri ve derin çatlaklarla ayrılmış duvarlarla yüzleşmek yaşamla ölüm arasındaki çizgiyi daha belirgin bir hale getiriyordu.
Hemen Ömer’in kabanını giydirdik. “Oyuncaklarımı almadık, evimize bir daha geri dönmeyecek miyiz?” deyip ağladı Ömer. Burada içim cız etti. Hayat işte böyle aniden değişiyormuş. Savaşa maruz kalan çocukları düşümdüm o an. İnsan her durumda haline şükretmeyi öğreniyor. "İnsanın Anlam Arayışı" kitabında geçer ya hani. Victor Frankl toplama kampında buz gibi barakada sıkış tıkış ve çıplak bir şekilde esirlerin üzerlerindeki bitleri temizlemenin onlar için bir mutluluk olduğundan bahseder. Hepsi biz insanlar için. Acı da, yaşam da, ölüm de.
Aceleyle elimize battaniye vs. ne geçerse kucağımıza alıp aşağı
indik. Kar yağıyor ve hava çok soğuktu. Herkes aşağıda. Arabası olmayanlar o
soğukta ne yaptı bir düşünün. O an bir arabamızın olduğuna şükrettim. Buraları
geçeyim. Zaten deprem sonrası tam bir travma. Bir iki saat bekledik. Tekrar
yukarı çıktım korkarak ve birkaç valize ne tıkabilirsem can havliyle ve
korkuyla merdivenlerden aşağı ata ata indirdim ve Elazığ’a ailelerimizin yanına
geldik.
Artık bir evimiz yok. Evimizin halini düşününce
oradan ölmeden çıkmamıza insanların sevineceğini düşünürken bu durumda bile
yaşadıklarımız inanılmazdı. Çevremizdeki insanların “Çocuğunun pahalı
oyuncaklarını kurtarmışsın, mağdur değilsin”, “Evleri yıkılmış ağlıyorlar” vs.
cümleleri ve o durumda bile nefislerinin kurbanı olan insanlara kızamadım.
Sadece acıdım. Bu durum normalde bir şey umursamayan benim hayata ve insanlara
olan tavrımı ve bütün bakış açımı değiştirdi. Sadece bunlarla bitmiyor tabi
devam edeyim. Bakın sonra ne oluyor.
Elazığ’da yaklaşık bir hafta kaldık. Bu arada da
diğer depremzedeler için elimden geleni yaptım. Sonra deprem bölgesinden
çıkalım dedik geçici bir süre. Malatya’ya yakın diye ve bir iş arkadaşımın da
orada olması nedeniyle Sivas’a gidelim dedik. Neyse yola çıktık. İnanır mısınız
Malatya’yı çıkınca bize bir ferahlık geldi o an. O kadar bunalmıştık. Tabi o da
çok sürmedi. Kısa süreli 1+1 ev bakıyoruz. Bir ev vardı ilanda. Güzel
duruyordu. Aradım adamı. Nişanlım gelecek evi gösterecek dedi. 3750 lira
depozito atın falan diyor. Zaten direkt içime bir kurt düştü. Evi görmeden niye
depozito atayım ki dedim. Hanıma dedim bunlar dolandırıcı büyük ihtimal ama
küçük bir ihtimal değilseler de 1000 lira atayım evi kimseye vermesinler. O
çaresizlikte ıska şansınız yok yani. Depremzede olduğumuzu, çocuğumun olduğunu,
eşimin hamile olduğunu vs. söylememe rağmen ahlak ve vicdan yoksunu Sivas’a
varınca telefonu açmadı tabi. Allah bilir Sivas ile bir ilgisi bile yoktur
adamın. Hesap sahibinin ismi Ulaş Emre Can Polat. Telefon numarası da 0 536 215
91 45.
Tabi biz ortada kaldık dolanıyoruz ev arıyoruz
çaresiz. Sağ olsun Sivaslı arkadaşımın ayarladığı misafirhaneye geçtik sonra.
Orada bir evi daha aradım. Adam emlakçı. Neyse biraz konuştuk. Adam diyor ki
“bize küfür ediyorlar. Fırsatçı diyorlar depremden dolayı. Bizden buradan para
kazanıyoruz vs.” Tamam dedim doğrudur. Sonra ne dedi biliyor musunuz? “Devlet
zaten yardım ediyor yani yanlış anlama abicim etinden ekmeğine kadar her şey
gidiyor.” İşte size bir aşağılık daha. Hadi biz neyse sadece evimizi kaybettik.
Bu adam depremde sevdiklerini enkaz altında bırakmış, hayatı mahvolmuş insanlara
eti ekmeği çok görüyordu. İnsanlık nasip işi.
Ardından bir 1+0 daire bulduk bir aylığına tutalım
dedik. Orası da çok küçük ama idare edelim dedik. Orada 3 gün civarı kaldık.
Mutfak malzemesi falan alalım dedik AVM’ye vs. gittik. O kadar garip ki. Her
şey çok normal. İnsanların düzeni aynı. Ama biz ve daha binlerce kişi
darmadağın. İnanın eve falan hiç üzülmedik. Sadece Ömer ile oradan oraya bir
belirsizlik içinde sürüklenmek ve hayatımızın bir anda alt üst olmasının şoku
içerisindeydik. Bazı insanların o kadar umursamaz ve sinir bozucu bakışları
vardı ki kendinize “depremzede” demek istemiyorsunuz. Hatta Ömer’i oyun alanına
götürünce kasada tam ücret ödeyecekken kasadaki bayan “siz depremzede misiniz?”
deyince boğazım düğümlendi. Hayır tam ücret ödeyeceğim derken valilik kararı
var vs. deyip ısrarla almadılar. Yani o anın da hissettirdiklerimi
unutamıyorum. Neyse birkaç detay daha var ama uzatmayayım her şey insanlar için.
Elazığ’a döndük. Malatya’da ev enkaz ve eşyalarımız
içeride. Geldim ağır hasarlı sitemize. Evet ikinci dalga da burada başlıyor.
Hemen kan kokusu almış köpek balığı gibi nakliyeciler sarıyor etrafınızı. Hiç
utanmadan abartı fiyatlar. Ardından evdeki demirbaşlar için sırtlanlar
yanaşıyor. “5-6 bine aldık geçen bir dairenin eşyalarını o fiyatlara gidiyor”
gibi laflar. Tabi yalan hepsi. Kimsenin umurunda değilsiniz. Eviniz yıkılmış korkmuşsunuz falan kime ne yani. Neyse eve çıkayım dedim. Bir hafta önce huzurla oturduğumuz
eve duvarları yıkık, musluklarından akan su buz tutmuş ve pencereleri açık bir
şekilde ayakkabılarımla girdim. Tarifi zor bir duygu. En çok da çocuğunuzun
anıları dokunuyor aslında. Daha sonra defalarca girdik eve eşya çıkarmak için.
Evet riskliydi ama kendi eşeğimi de türkü çığırarak arayamazdım. Bilmem
anlatabiliyor muyum? Neyse çok detaya inmeyeyim esas bomba şimdi geliyor.
Elazığ’da 3 gün kiralık ev aramamızın sonunda
Çaydaçıra mahallesinin tepelerindeyken Sivriceli şerefsiz taksici İrfan denk
geldi. Baktım bereli çelimsiz bir adam. Kartal model bir arabada ve eşi de
yanında. İçimden adamın malzemeci olabileceği, hani inşaatlara iş yapıp
karşılığında daire alırlar ya. Onlardan biridir diye evi olabilir diye geçti
içimden. Sordum buralarda kiralık daire var mı diye. Bu biraz sordu ne iş
yapıyorsun vs. Dedik depremzedeyiz ev lazım. Bu alçak benim dairem var size
vereceğim demesin mi. Tabi biz nasıl seviniyoruz. Ama evi görmedik tabi. Bekle
gidip bakalım dedi. Bir sitenin karşısında bak ev şurası vs. diyor ama kirayı
artırmayacağım, faturaları ödeyeyim eve geçin vs. edebiyat yapıyor. Allah kitap peygamber aralara sıkıştırıyor yani. Akşamına
aradı bu. Nakliyeye çok para verme abi arkadaşlar var getiririz evini ben de
geleceğim falan dedi. Öyle olunca eşim bu adamdan şüphelendim ben artık dedi.
Ya çok iyi bir adam ya da bir iş var bu işin içinde dedi. Sabah oldu ben babamı da alıp İrfan’la (şu an kesme işareti koyduğum için
kendimden utandım o derece şerefsiz yani) Malatya’ya geldik.
Sitede herkes eşyalarını çıkarma derdinde ortalık hareketli. Bir polis komşumuz bu İrfan’a benim eşyaları da al parasını vereyim dedi. Bir baktım İrfan iş bağlıyor. Büyük tır isteyeyim o zaman falan dedi. Tamam dedik bekliyoruz. Gelen giden yok tabi. Sonra baktım bizim polis olan komşuya “diğer daireyi de sana kiraya vereceğim” falan diyor. O an içime kurt düştü zaten. Ulan kaç dairesi var bunun dedim. Çok geçmeden sitenin kulübesinde ısınmaya çalışırken polis olan komşum geldi girdi koluma aceleyle. “Ev falan yok dolandırıcı bu” demesin mi. Ulan nasıl diyorum nasıl olur ya yine mi diyorum. Tabi irfansız İrfan’ın GBT’sini görünce inandım. Bir araba suç kaydı. Gittim yanına dedim senin amacın ne eşyaları mı çalacaktın? “Yok abe valla götürüp eve koyacaktım eşyalarını vallahi billahi” vs. adam zaten profesyonel belli yani. Hangi ev lan diyorum ev falan yok sallama adam hala yazıyor şizofren gibi. Neyse bunu orada temiz bir haşlayacaklardı da yine insaf etti millet. Hatta orada biri iki tane vurdular da insanlık onuru deyip vurmayın dedim. Yani inanın dövmeye döversiniz de çelimsizi içiniz soğumaz. Neyse bu adinin sözde çağırdığı tırı beklerken ben sürekli binaya girip eşya çıkarıyorum. Üstüm başım ellerim beter haldeyim o an. Binanın önü eşyalarımızla doldu. Saat da geç oldu hava karardı. Her yerde kar var. Kaldık öyle. İnanılmaz bir soğuk vardı. Hemen orada olan bir nakliye asansörü ayarladım. Bari beyaz eşyaları alayım diye. Sağ olsun karşı komşum yardım etti de asansöre atabildik beyaz eşyayı. Tabi akşamın darında hasarlı evde ne şekilde eşyaları topladığımızı anlatmama gerek yok sanırım. Sonra eşimin abisi nakliye ayarladı o saate. Arkadaşları da gelmişti Allah razı olsun onlardan yükledik önemli eşyaları. O saate oraya Elazığ'dan yardıma gelenleri görünce insanlığın değerini anlıyor insan.
Tabi içerde yine epey eşyamız var. İlerleyen günlerde son kez
girelim dedik. Girdik topladık yine biraz eşya. Akşam eve geldik. Evin
fotoğraflarını çekmiştik. Eşim fotoğraflara bakarken birden "Aha kitaplık yok" demesin mi! Yani gündüz kitaplığın olduğu odada yerden kitapları toplarken onu fark etmemişiz. Eve hırsız girmiş yani. Kitaplık,
kitaplıktaki eşyalar, Ömer’in bazı oyuncakları vs. Yani burada çalınan eşyadan
çok evinize girilmesi ve dağıtılması sinirinize dokunuyor.
İbrahim seni de unutmadım. Kimse okumaz bu yazdıklarımı ama
seni de yazacağım kimse okumasa da. Bakın siz şimdi İbrahim’in yaptığına.
Tahminimce memur olan bu İbrahim depremzedelerin evlerindeki demirbaşları al
sat yapan bir adam. Beni nasıl mı buldu? Şimdi ben evdeki kalorifer peteklerini
bir arkadaşıma vermiştim. Birlikte eve geldik. Ben birkaç eşya indirirken baktım
bu bizim arkadaşla konuşuyor. Öyle mal satmaya çalışan esnaf samimiyeti vardır
ya onun gibi. Ben de arkadaşın arkadaşı sandım. Baktım geldi bizimle yukarı.
Demirbaşları satıyorsan alalım falan dedi. Dedim ben aracıya satmıyorum.
Gerçekten ev yapan depremzede varsa işi görülsün diye sembolik bir rakama
veririm diye söyledim. Bu da tabi “abi biz kendimize alıyoruz” falan dedi.
Mutfak dolapları falan kötü olmuş. Bunlar çıkmaz vs. dedi. Tamam dedim kaça
giderse artık onlar kalsın o zaman. Ha bir de beni arıyor diyor ki: ”Ya abi bir
aile var onlar da mağdur şu fiyata olmaz mı?” Dediği fiyat bedava artık yani.
Ben zaten nerdeyse bedavaya verdim zaten. Bir de utanmadan mağdur falan diyor.
Mağdur olan kişi benim dedim dedim yani benim evim yıkıldı. Sonra ne mi oldu?
Bu meğerse bizim arkadaşın arkadaşı değilmiş. Orada tanışmışlar. Daha sonra ben
eve bir girdim birkaç tane Suriyeli eline bizim eşyalardan almış “bunu bana
ver” falan diyor, doluşmuşlar evin içine söküyorlar orayı burayı. Bu adi İbrahim eşyaları başkasına satmış yani bana verdiği fiyatın katbekat üzerine. Üstelik mutfak dolapları dâhil. Eşyaları alan
adama acımasaydım onları da vermezdim ama neyse zaten iyice sıkılmıştım. Sonra
aradım söyledim ama. Bu ticaret senin içine sindi mi diye. Yaptığın insan
aldatmak dedim vs. Ama boş tabi ne desem “Abi ya biz Malatya’da güzel
dostluklar kurduk" falan boş boş laflar işte yazdım uzun uzun.
Daha neler yazılır neler bir bilseniz…
Özetle ben şunu gördüm. Bu insan kalitesiyle, bu
namussuzluklarla bize gelen bu musibet gerçekten azmış. Keşke 10 evim olsaydı
10’u da yıkılsaydı da bu adiliklerle tanışmasaydım.
Kulaklarımda Nurettin Topçu’nun şark mektubu:
“Ahlâksızlığın ummanı olan bu Şark’ı, yaşadıkça
tanıyorum. Burada insanı fenerle arayanlar yanılmamışlar. "Müslüman’ız
diyen insan yığını’ yok mu? Onlar, Şark’ın en aşağı tabakasını teşkil ediyor.
Yaşanan şekliyle Müslümanlık Şark’ı bitirmiş.
Buraya artık ne ilim girer, ne ahlâk, ne de Allah uzanır bunlara…
Bunların önce her şeyi bırakıp, insanlık devrine
girmeleri lâzım… “
Yorumlar
Yorum Gönder